20 Kasım 2008 Perşembe

Edebi Aşk Dili Hiç Birşeydir, Vücud Dili Herşey...

Ne kadar çok Eminönü'den bahseder olmuşum ben, şimdi farkettim. Sizi de baymadan bu yazıdan sonra biraz ara mı versem ne???



Bu yıldız şeklinde olan porselenleri Tahtakale'den, Güvener Pasajı'ndan aldım. ilk porselen boyama denemek için fena sayılmaz diye düşünüyorum. İlk önce beyaz akrilik ile boyadım, gül desenli peçeteleri üstüne yapıştırdım, yanlarına biraz bakır yaldızlı akrilik ve üstlerine su bazlı vernik sürdüm.



Bu hafta uzun zamandan beri yapmadığım birşey yaptım, tek başıma sinemaya gittim aslında uzun zamandır sinemaya gidemiyordum çünkü hafiften bir klostrofobi başlangıcı seziyordum kendimde. Duvarlar basar, tavan üstüne düşer,ayyy diye bağırasım gelir diye hep kapısından dönüyordum filmlerin.



Kendimi denemek için birde çok şey söylendi diye biraz meraktan Issız Adam'ı seyrettim. İçerde boool malzemeli bir Duran sandviçi, koca bir kutu patlamış mısırı götürünce farkettim ki benim klostro yalanmış, özenmişim ben, bir takıntım olsun demişim, klostrofobiyi beğenmişim, almışım ama bana uymamış.



"Eee normalim ben" diye sevinip dururken filme de kendimi kaptırdım tabii. Taksim'de Galata'da sanki görünmez olup Ada ve Alper'in yanındaydım. İyi film budur heralde. Olduğun yeri unutup sinema ekranından herşeyi boyutlu yaşamaktır.



Gerçi filmde benim takip etmediğim bir edebi aşk dili de vardı, oldum olası anlamam ben bu dili, dizime yattın, büyüdüm, avuç çizgilerim, tek vücud falan. "Pişt ne diyonuz len" diyesim, tokatlayasım geliyor, bu sefer filmde "konuşmayın len sevişin" diye bağırasım geldi bu sahnelerde, evet biliyorum, az buçuk ruhsuzum ama zaten yaş olmuş 33 yaniiiii.



Bin tane şey söyledim ama benim için bu filmde olay vücud diliydi. Filmde geçen 2 sarılma sahnesi var, bu iki sahneyi düşününce gözlerim doluyor hala. Uzun lafın kısası "aşk dili hiç birşeydir, vücud dili herşey
(Sadece bu sarılma sahnesinin resmi var, diğerini bulmak mümkün olmadı).






17 Kasım 2008 Pazartesi

Yine Atkı ve Kürkçü Han

Artık havalar soğuduğuna göre gönül rahatlığı ile tığ işi atkılarımı size sunabilirim.

Yün almak için en ucuz mekan (tabii Avrupa tarafı için söyleyebilirim çünkü karşı tarafı hiç ama hiç bilmiyorum, bana hala çok karışık geliyor) Eminönü,Kürkçü Han. Tüm markaların yünlerini piyasa fiyatlarının altında bulmanız mümkün. Özellikle avluya bakan üst kat mağazaları gezin derim. İsterseniz sardırarak kendi yününüzü de yaptırabilirsiniz. Kürkçü Han, Mahmutpaşa'dan Kapalıçarşı'ya doğru çıkarken sağ tarafta kalıyor. Zaten kapısında her zaman yoğunluk oluyor. Birde alt kapısı var aslında ama eğer ortama yabancı iseniz Mahmutpaşa yokuşu üzerindeki kapıdan buyurun bence.

13 Kasım 2008 Perşembe

Başlık Bulamadım, İçerik Karışık

Haftadan haftaya post ekler oldum, zaman bulamaz oldum, yazık bana. Hem çalışmak, hem annelik ve eş görevlerini yerine getirmek aslında kolay iş değil düşünüyorum da şimdi. Birde benim hobi olsun diye bulaştığım bin tane faaliyet (bu faaliyet kelimesi de kızım yuvaya başlayınca girdi lugatımıza) ve haliyle bir türlü tamamlanamadığı için "önce ben, önce ben" diye bağırıp, birbiriyle didişen, yarım yarım işlerim var. Ay yazarken yoruldum.



Bu kolyecağızı geçenlerde yaptım ve sanırım satıldı. Bu ay, yaz başından beri yaptıklarımı sattım, kriz beni de vurdu ama yine de "takılardan para kazanırsam alacağım" dediğim Ugg botlardan alabilecek kadar satış yaptım(Burcu'm sağol). Geçen hafta geldi botlarım. Hayatımda ilk defa yaklaşık 13 gündür aynı ayakkabıyı giyiyorum. Ne rahat bişey bu böyle Allahım.




Kolyeye gelecek olursak ne bulduysam koyduklarımdan yine. Gerçi bir ahengi olsun diye uğraşıyorum bayağı, hakkımı yememek lazım.

6 Kasım 2008 Perşembe

Evet, Kokoşum.

Telefonumdan o kadar sıkılmıştım ki ama yeni telefon almak istemiyordum zaten teknoloji özürlü biri için kullandığım telefon fazlasıyla yeterliydi. Cumartesi günü Capitol'de gezerken bir stand gözüme ilişti. Artık tasarım olayı kendini aşmış, telefonları da defter, kitap kaplar gibi kaplıyorlar. Standa yaklaşınca kendimi alamadım. O kadar güzel şeyler yapmışlar hatta bazılarını swarovski taşlarla bile süslemişler. Telefonu çok hoyrat kullandığımdan dolayı üstü çizik içindeydi, tabi hal böyle olunca hemen çantadan telefonu çıkarıp görevli bayana uzattım. Sonra katalogdan bu kirazlı deseni beğendik kızımla. 1 saat sonra gidip 60 ytl ödeyerek canımmm telefonumu aldım.Biraz cici bici oldu, daha koyu renk birşey mi yaptırsaydım diye düşündüm ama kullanayım böyle, sıkılırsam değiştiririm, nasılsa kaynağı bulduk Capitol'de. Bu arada firma ismi falan almadım, aldığım fişi de bulamıyorum ama Capitol'un 3. katında bir stand bu bahsettiğim firma. Google'dan aradım bulamadım adını.
Böyle kaplatınca telefon birden değerlendi ve "amanınnn çizilmesin" diye keçeden kese yaptım telefonuma, ayyyy ne kokoş bir kombinasyon değil mi?